20 Nisan 2020 Pazartesi

GALAPAGOS ADASI’NDAKİ FIÇIYA BIRAKILAN MEKTUP



Yirmi Nisan’da
Bir bahar akşamında
Otogarın karşısındaki bir banktan yazıyorum
Bu satırları sana
Kalbimle birlikte atacağım birazdan
Yanımdaki fıçıya

Bilmiyorum eline ne zaman geçer
Çünkü bu adaya uğrayan gemiler
İki-üç ayda bir
Ya gelir ya geçer
-Bilirsin bu hikâyeyi
Bir kitapta okumuş
Sana anlatmıştım
Kısmet yelkenlisi ile
Dünyayı dolaşmıştım-









Bugün
Mutluluktan uçarcasına
İlk uçakla Diyarbakır’a
Son otobüsle oradan yanına
İçimde, bana koşarak
Sarılacağına dair bir umutla
İçimde, bana evet
Diyeceğine dair bir umutla
Gelmiştim oysa
Mardin otogarına
Yirmi Nisan’da
Bir bahar akşamında

Ne güzel söylemiş Cem Karaca:
“Umut gönlümün ekmeği
Umar ha umar, umar…”

Karşımda Mardin otogarı
Son otobüsünü ayrılığa uğurlar
Yirmi Nisan’da
Yalancı bir bahar akşamında
Otogarın karşısındaki bankta
Gecenin zifirî karanlğında
Doğum gününü kutluyorum
Bir başıma...

30 Ocak 2020 Perşembe

PANDORA’NIN KUTUSU




Hayat acımasız
Aman vermiyor insana
Yoruldum artık bu yenilgilerden
Sıfırdan başlamak istiyorsun hayata
Her defasında eksilip
Bitap düşüyorsun
Ve umarsız kalıyorsun
Sil baştan başlamak istiyorsun güne
Daha da eskiye
Eksiye gidiyorsun gün bittiğinde.
Neden artık içimde yaşama sevinci yok?
Nerede o eski ben?
Yoksa ben mi eskidim hayat karşısında?
Son kullanma tarihim bitti de
Benim mi haberim yok?
Umudum niye yok yarından?
Pandora’nın kutusu açıldı da
Benim mi haberim yok?




23 Ocak 2020 Perşembe

22 ARALIK Şiirinin Hikayesi



Her zaman gittiğimiz kafenin üst katında tavla oynarken 'Yarın ne yapıyorsun, izin günün mü yoksa çalışacak mısın?' diye sordu. 'Hiç bir planım yok, bundan sonra her gün izinliyim, işi de bıraktım.' dedim gülerek. 'Ne! Ne zaman bıraktın? Neden hiç bahsetmedin?'   ' Daha dün bıraktım, hem telefonum kesikti bugün açtırabildim, bugün buluşunca söylerim diye demedim bir şey.' 'Ne oldu? Kötü bir şey mi oldu da bıraktın? Anlatsana, senin ağzından laf almakta ölüm ha!' 'Tamam, dur, kızma, anlatacağım. Sıkıldım oradan, işler de çok yoğun, her gün ister istemez bir gerginlik oluyor. Ayrıca dayımlar bir temizlik şirketi kuruyorlar, yılbaşından sonra faaliyete geçecek ve orada çalışacağım, biraz da bırakmama sebep bu oldu, bir kaç gün tatil yapayım dedim.' 'Anladım iyi yapmışsın, sen de benim gibisin, çabuk sıkılıyorsun değil mi?' ' Evet, fazla sıkıntıya gelemeyen bir yapım var. Yarın ne var, ne için sordun?' ' Hiiiiç' dedi kelimeyi uzatarak. 'Özlem ile Manisa'ya gideceğiz alışveriş yapmaya, madem işin yok istiyorsan sen de gel.' ' Tamam' dedim sevinçle. ' Gelirim.'
Oturduğumuz ilçe Saruhanlı ile Manisa merkez arası yaklaşık yirmi kilometreydi. Ertesi gün öğleden sonra sözleşmiş olduğumuz saatte ve yerde Manisa'da buluşmuş, dükkanları dolaşıp onlara kıyafet bakmaya başlamıştık. Bu kadınlar ile olan ilk alışveriş maceramdı. İlk başlarda her şey iyiydi. Onun yanında olmak, onunla bir şeyler yapmak o ana kadar ki olduğu gibi çok güzeldi. O ve özellikle de Özlem birini deneyip öbürünü bırakıyordu. Fakat zaman geçtikçe sıkılmaya başlamıştım. Sıkıldığımı göz göze geldiğimizde anlamıştı. Yanıma yaklaştı. Özlem'in duyamayacağı bir sesle 'Ben de sıkıldım ama biraz daha idare et, hem Özlem birazdan gidecek, biz de başka bir şeyler yaparız uyar mı?' 'Kalbim sevinçten deli gibi çarpmaya, yüzüm gülmeye başlamıştı. 'Uyar' dedim gülerek. Dediği gibi onbeş yirmi dakika sonra akşam yemeğinde evde olması gereken Özlem'i yolcu etmiş ve başbaşa kalmıştık.

'Ne yapalım?' diye sordu. 'Ne yapmak istersin?' diye sorusuna soruyla cevap verdim. 'Acıktım, önce bir şeyler yiyelim, yemek yerken konuşuruz' 'Bu saatte mi yiyeceğiz?' 'Nesi varmış saatin? Acıktım işte.' 'İftar saati yaklaşıyor da ondan sebep dedim.' 'Sanki oruç tutuyor da iftarı bekliyor Allah'ın ateisti seni, yürü!' dedi gülerek. 'Güzel yemek yapan bir yer biliyorum, hem havada iyice soğudu, biraz ısınırız.' Havanın soğuduğunu o söyledikten sonra fark etmiştim. Aralık ayının son günleriydi, Ramazan ayıydı, kandildi ve hemen herkes oruç tutuyordu.
Söylemiş olduğu lokantaya, o önde ben arkada girdik. Evet inançlı birisi değildim ama yetişme tarzımdan, büyümüş olduğum çevreden gördüklerimden dolayı çekingenlik vardı üzerimde. O ise hiç oralı bile değildi. Tezgahın üzerine sıralanmış iftar saatini bekleyen yemeklerden , önce bir çorba söyledi kendisine arkasından da bir yemek. Dönüp bana sordu  'Sen ne istersin?' diye. 'Aynısından' dedim ve masaya geçtik. İçerisi çok kalabalık olmasa da iftar saatini bekleyen insanlar vardı ve biz onların bizi rahatsız edici bakışları altında yemeğimizi yiyor ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyorduk. İkimiz de içmek istiyorduk ama ramazan dolayısıyla gidebileceğimiz her yer kapalıydı. O esnada aklıma Alkım gelmişti. ' Dur' dedim 'Alkım'ı arayayım, yakın bir arkadaşım, burada okuyor ve evde tek başına kalıyor, buradaysa ona gideriz, hem tanışmış olursunuz, çok iyi birisi.' 'İsmini daha önce duydum sanki ama..' O daha lafını bitirmeden, telefonumu çıkarmış Alkım'ı arıyordum. 'Evet o, hani geçen ay Yetkin askere gitmeden önce gelmiş ve arabasını almıştık bir akşam. Arabayı bir ara sen kullanmak istemiş ve küçük bir kaza yapmıştık.' dedim. 'Dur, arama, ben onun yüzüne nasıl bakarım' dediği sırada, ben Alkım'la kısa bir konuşma yapıp, ardından yüzümde kocaman bir gülümseme ile 'Buradaymış, bizi bekliyor' dedim. 'Yaa off ' diyerek hayıflandı.' 'Rahatsızlık vermeyelim?' 'Öyle birisi olsa zaten aramazdım merak etme.' 'Ne bileyim, bak, araba yüzünden bir laf söylerse, canımı sıkarsa kalkarız ona göre.' 'Tamam kalkarız ama hiç bir şey demez merak etme. Deseydi zaten o gün, kaza yaptığımız gün derdi.' 'Tamam o zaman gidelim.'
İçimde tarifi imkansız bir sevinç vardı. Onunla bir süre daha vakit geçirebilecektim. Yemeğimizi yedikten sonra bir markete uğradık. Alkol reyonu arasında dolaşırken 'Şarap içelim mi bu akşam?' diye sordu. 'Benim için fark etmez' diye cevapladım omuzlarımı hafifçe sallayarak. 'Sen nasıl istersen' 'Peki arkadaşın içer mi?' ' Kim? Alkım mı? O da içer bizim kafadan.' 'Tamam, şarap seçimini ben yapacağım bu defa, senin geçen aldıkların berbattı.' 'Ne yapayım alışkanlık' dedim gülerek.''Hayat şartları ucuz şarap içirtiyor bana, ben istemez miydim Fransız bilmem ne şarabı almayı?' 'Hayat şartlarıymış!! dedi kafasını iki yana sallayarak ve alt rafa doğru eğildi. Aradığını bulmuş, bir şişe Kavaklıdere Lal şarabını havaya kaldırmış gülümseyerek bana gösteriyordu. Şişe elimde kasaya doğru yürüdük. Birer paket de sigara aldık ve marketten çıktık. Bizi Alkım'ın evine götürecek şehir içi dolmuşunun arka koltuğunda oturuyorduk. Mutluydu, bunu hissediyordum. Onun mutlu olması demek, onunla bir an geçirmek için her şeyi feda edecek beni de mutlu ediyordu. Onun yanında olmak, onunla sohbet etmek, onunla gülmek, onunla bir şeyler yapmak... Hiç bir şeyi düşünmeden...Yarını...Geleceği...
Akşam saat yedi suları Alkım'ın evinin zilini çalmış kapıyı açmasını bekliyorduk. Koluyla dürterek 'Bak, sıkılırsam kalkarız ona göre' 'Tamam, anladım kaç kere söyledin sıkılırsan kalkacağız.' O esnada Alkım kapıyı açmış 'Hoş geldiniz' diyerek bizi içeriye davet ediyordu.
Salona geçip oturduk, tanışma ve hal hatır sohbetinden sonra Alkım, 'Ne iyi yaptınız gelmekle, ben de ders çalışmaktan sıkılmıştım. Bu arada ne içersiniz. Çay, kahve, ya da başka bir şey?' diye sordu. Yanımda duran çantadan şarabı çıkarıp gülümseyerek salladım 'Tedarikli geldik kardeşim.' Alkım ellerini sevinçle çırptı. 'Harikasınız, ben de uzun zamandır içmiyordum. Bardakları getireyim.' diyerek mutfağa doğru gitti. Arkasından 'Tirbuşon de getir' diye seslenip ona döndüm. Koltuğun ucunda biraz tedirgin olmuş halde oturuyordu. 'Çıkarsana artık ceketini.' dememle farkına vardı ve çıkarıp yanına koydu.
Şarabı açmış birinci bardakları susamışcasına hızlıca içmiştik. Neşesi ve güleç hali geri gelmişti. Sohbetimiz gittikçe koyulaşmıştı. Hayattan girmiş, siyasetten çıkmıştık şarap bittiğinde. Bana dönerek 'Keşke iki şişe alsaydık' dedi. 'Alıp geleyim' dedim. 'Ben başka içmem' dedi Alkım. 'Biraz işlerim var, çanta hazırlayacağım. Hem Saruhanlıya gitmem gerek birazdan. Sizin planınız nedir? Dönecek misiniz? Kalmak isterseniz de sorun değil. Kalabilirsiniz burada.' Ona doğru baktım. Cevabı onun vermesini bekliyordum. 'Tamam, beraber gideriz' dedi. 'Tamam, siz nasıl isterseniz. Dolapta bira var içmek isterseniz haberiniz olsun' diyerek yanımızdan ayrıldı. Baş başa kalmıştık. Bana bakarak 'Şarapla devam etsek olur mu?' diye sordu. 'Olur, hemen alıp geleyim' diyerek kalktım.  
Tekel bayii evin yan tarafındaki apartmanın altındaydı. Bir şişe lal alıp döndüğümde televizyon izlerken buldum onu. 'Ne izliyorsun' diye sordum şarabı açarken. 'Hiç' dedi, 'Sen de gidince birden yalnız kaldım can sıkıntısından açtım.' Bardağını ona uzatırken elinde kumanda kanallar arasında geziniyordu. Bardağımı alıp yanına oturdum. Sessizlik çökmüştü aramıza. Bir şeyler olmuştu ve gerilmişti farkındaydım fakat üstelemedim ona biraz zaman tanıdım. Bardağını bitirip bana doğru uzattı. O sırada eğildi ve yerde duran çantasını alıp karıştırmaya başladı. Televizyonu kapattım ve 'İyi misin?' diye sordum. 'Canın sıkılmış gibi.' 'Biraz önce bir sms geldi de ona canım sıkıldı biraz.' 'Kötü bir şey mi? İstersen kalkalım' 'Volkan mesaj attı, barışmak istiyormuş, vesaire, kalkmaya gerek yok. Sen bardakları doldur.'
Çantasında aramış olduğunu bulmuş, çıkarmış olduğu asetonu bir peçeteye dökerek ojelerini temizlemeye başlamıştı. Şarap bardakları elimde dolu vaziyette tutuyor ve onu izliyordum. Sağ elinin ojelerini çıkarmayı bitirdiğinde fark etmişti onu izlediğimi. Hafif çatık kaşlarının altından hazan mevsimi gözleriyle bana bakarak 'Niye bakıyorsun?' diye sordu. 'Seni izlemek hoşuma gidiyor' dedim şarabını uzatarak. Çatık olan kaşları yumuşamış, yüzünde hafifte olsa bir gülümseme oluşmuştu bardağı alırken. 'Yardım ister misin?' diye sordum. 'Sen şarabını iç ben de diğer elindeki ojelerini çıkarayım.'
Bana doğru döndü, 'Hiç hayır demem' diyerek sol elini uzattı. Biraz toparlanıp ona doğru yaklaştım. Elini tuttuğumda bütün vücudumun içten içe titrediğini ve yandığını hissettim. Elini hiç bırakmak istemiyordum. Yavaş hareketler ile baş parmağından başlayarak ojelerini silmeye başladım. İşaret parmağını bitirince oluyor mu onayını almak için ona baktım. Gülerek 'Oluyor ama inciteceğim diye korkma. Biraz daha sert bastır. Yoksa sabaha kadar bitiremezsin' dedi. 'Tamam' diyerek işime devam ettim. Ojelerini silmeyi bitirdiğimde tekrar ona baktım. Gülümsüyordu. Yaptığım hoşuna gitmişti. Bitirmiş olduğu bardağını bana doğru uzattı ve tekrar çantasını karıştırmaya başladı. Ben bardağını doldurup ona doğru uzatırken, o da, bulmuş olduğu siyah ojeyi bana doğru uzattı ve 'Şimdi de bunu sürmeni istiyorum' dedi.
Duru bir güzelliği vardı. Orman kuytularında kalmış pınar gibi berrak ve duru bir güzellik. Çoğunlukla makyaj yapmazdı. O güne kadar onun makyajlı halini bir ya da iki kere görmüştüm. O da çok hafif bir makyajdı. Ama ojesiz çıkmazdı dışarıya. Ve ben ilk defa ojesiz görmüştüm onun parmaklarını.
Alkol kanıma karışmıştı. Onun da verdiği cesaretle 'Hay hay' dedim elimde tuttuğum bardağı sehpanın üzerine bırakırken. 'İstekleriniz benim için bir emirdir Kumraliçem' 'Kumraliçe mi? İlk defa duydum bu kelimeyi. Çok hoşuma gitti.' Hoşuna gitmesi, mutlu olması beni de mutlu etmişti. Önce sol elinin parmaklarına, sonra sağ elinin parmaklarına yavaş hareketler ile sürmüştüm ojesini. Sürme işlemi bittikten sonra iki elini birden havada sallayarak kurutmaya başlamıştı. Keyfi ve neşesi yerindeydi. Bardağını eline aldı bana doğru kaldırarak 'Teşekkür ederim' dedi ve dibinde kalan şarabı içti ve boşalan bardağı bana uzattı. Şişenin dibinde kalan şarabı ikimize pay ettiğim sırada 'Sıra ben de' dedi. 'Neyin sırası sen de?' dedim şaşkın bir ifadeyle. Emrivaki bir tavırla 'Elini uzat' dedi. Sorgusuz sualsiz, sol elimi ona doğru uzattım. Sol eliyle elimi tuttu. Sağ eliyle sehpanın üzerinde açık durmakta olan ojenin içinden oje fırçasını alıp tırnaklarıma sürmeye başladı. Elimi çekemiyordum ellerinin arasından. Ne erkeklik gururu, ne de başka bir şey izin vermiyordu buna. Sessiz bir şekilde, onun, sol elimin tırnaklarına oje sürmesini izliyordum. Mutluydu. Mutluydum. Sürme işini bitirdiğinde ikimizde gülümsüyorduk. Konuşmuyor ama hissediyor ve anlaşıyorduk.
Elimdeki ojenin kuruması için sallarken içeriye Alkım geldi ve 'Ne yapıyorsunuz? Sıkılmadınız ya? diye sordu. 'Yoo' dedik ikimiz de aynı anda. 'Sıkılmadık, şarap içip sohbet ediyorduk.' 'Sen?' 'Biraz daha ders çalıştım ve işlerimi bitirdim. Eee var mı şarap? Bir bardakta ben içeyim, sonra çıkarız.' Elimle boş şişeyi havaya kaldırarak 'Maalesef kardeşim, bitti' dedim. Saatine baktı. 'Daha erkenmiş, bir şişe de ben alayım, onu içeriz ve sonra gideriz olur mu?' Bizim için o saaten sonra hava hoştu. 'Olur' dedik. Alkım gidip şarabı aldı geldi. Yine hoş sohbet eşliğinde gülüp eğlenerek üçüncü şişeyi içtikten sonra Saruhanlı'ya doğru yola çıkmıştık.
Saat on bire geliyordu. Arabayı Alkım kullanıyordu. Ben önde o arkada oturuyorduk ve gecenin karanlığını dolunay aydınlatıyordu. Arabanın teybinde sanki nazire edercesine 'Uğurlama' şarkısı çıkmıştı. Sessizce şarkıyı dinliyorduk. Hüzün çökmüştü bana. Güzel geçen günümüz bitmek üzereydi. Biraz sonra onu evine bırakacak biz de evin yolunu tutacaktık. Bir sigara yaktım. Arkadan öne doğru eğilip 'Bana da versene' dedi. Yaktığım sigarayı ona uzattım. Bir tane daha yaktım. Alkım'a uzattım, istemedi. Sessizliği bozan o oldu. 'Bu gece çok güzel dolunay var. İsterseniz arabayı bir yere çekelim ikişer tane bira içelim,  ne dersiniz? Biralar benden.' Alkım'la göz göze geldik. Gözlerimden anlamıştı. 'O zaman şöyle yapalım' dedi Alkım dikiz aynasından ona bakarak. 'Siz beni Mahmut abinin oraya pasaja bırakın, arabayı alın, biralarınızı içtikten sonra gelirsiniz. Hem ben de ne zamandır görmedim Mahmut abiyi biraz hasret gidereyim onunla.' Kör istemişti bir göz Allah vermişti iki göz. Daha ne isteyebilirdim ki Alkım'ın dediklerinden sonra ona dönüp 'Ne diyorsun? Son karar senin.' 'Bana uyar' dedi gülümseyerek.

Sevinçten içim içime sığmıyordu Mahmut abinin tekel bayisinin önünde durduğumuzda. Alkım'la birlikte arabadan indik. Ben dört tane bira alıp döndüğümde o da ön koltuğa geçmişti. Şoför kapısını açıp otururken elimdeki poşeti ona uzattım. Kontağı çevirirken 'Nereye gidiyoruz' diye sordum. 'Geçen akşam gittiğimiz yer vardı ya Özlem sen ben Yetkin gitmiştik. Oraya gidelim'. 'Tamam oraya gidiyoruz' dedim ve gaza bastım. Yaklaşık beş dakika sonra şehir içinden çıkmış, köylere giden yolun üzerinde bulunan ilçe mezarlığının önüne geldiğimizde ayağımı gazdan çekmiş, geçen akşam içtiğimiz yer olan bağın olduğu yola dönmek için hazırlanıyordum ki 'Dur, dur, dur' dedi heyecanlı heyecanlı. Hemen sağa çekip durdum. 'Ne oldu? Neden durmamı istedin.' 'Vazgeçtim oraya gitmekten, başka bir yere gideceğiz.' 'Daha sakin söylesene ben de panikledim acaba ne oldu diye' Bir kaç derin nefes alıp verdikten sonra sordum 'Nereye gitmek istiyorsun?' Yüzünde hınzır bir gülümseme ile bana dönerek eliyle bir yeri işaret etti. 'O kapıdan içeri gireceğiz.' Eliyle işaret ettiği tarafa başımı çevirip dikkatlice baktım. Bir arabanın rahatlıkla geçebileceği, demir parmaklıklı kapı ardına kadar açıktı. Kapının üç metre kadar üzerinde de yay şeklinde bir tabelada Saruhanlı Belediyesi İlçe Mezarlığı yazıyordu. Şaşkın gözler ve ses tonumla sordum 'Mezarlığa mı gireceğiz?' Yüzündeki hınzır gülümsemeye sesi de karışmıştı. 'Evet oraya gireceğiz. Ne o korkuyor musun yoksa?' 'Yok, hayır, korktuğumdan değil, şaşırdım sadece. Emin misin?' 'Evet eminim. Hadi sür şu arabayı.'
Binlerce dönüm ve dümdüz bir ovanın ortasına kurulmuş olan ilçemizin mezarlığıda haliyle düzdü ve oldukça genişti. Ada ada parsellenmiş mezarların arasından geçen parke taşı ile döşeli yollarda araba ile rahatça gidebiliyordum. Mezarlığın ortasında bulunan, içinde cenaze malzemelerinin olduğu binanın arka tarafına geldiğimiz yoldan görülmeyecek şekilde arabayı park ettim. Arabayı istop edince ortalık zifiri bir karanlığa ve sessizliğe bürünmüştü. Yaklaşık bir dakika geçtikten sonra arabanın iç aydınlatma lambasını açmak için elimi uzattım. 'Açma' dedi emrivaki bir sesle. 'Birkaç dakika sonra alışır gözlerimiz, bekle.' 'Tamam' dedim.
Hazır doğrulmuşken ceketin cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane yaktım ona uzattım sonra kendime de bir tane yaktım ve 'Bira verir misin' dedim. Bir tane açıp uzattı, kendisine de açtı. Sigaram yarıya gelmeden alışmıştı gözlerim ortamın ışığına. Dolunay tam üzerimizdeydi. Gökyüzüne doğru diklemesine uzanan tek tük servi ağaçları dolunayın loş bir ışık saçmasına engel olamıyordu. Onu ve hareketlerini izleyebiliyordum.
Sigarasını söndürüp biradan bir yudum aldıktan sonra 'Biliyor musun? Geçen akşamda buraya gelmek istemiştim ama Özlemler korkmuştu. Sonra biraz ilerideki dayımların bağa gitmiştik. Hatırlıyor musun?' 'Evet hatırlıyorum.' dedim gülümseyerek. 'Korkmuşlardı.' 'Peki sen korkmuyor musun?' 'Hayır, hem ölülerden neden korkayım ki benim korkum dirilerden yana.' 'Buraya girmeden önce pek öyle görünmüyor, korkuyor gibiydin.' Yüzünde, tebessümünde hinlik vardı bunları söylerken. 'Biraz önce korkudan ziyade, nasıl desem... Bir çekingenlik oldu. Bir de sen aniden söyleyince duraksadım. Yoksa...' 'Yoksa ne?' Biramdan bir kaç yudum aldım. Bir sigara yakarak derin bir kaç nefes aldıktan sonra 'Yani bundan üç ay önce bana deselerdi ki bir kız ile birlikte gecenin bir yarısında mezarlıkta bira içeceksin. Hadi oradan derdim.' O da bir sigara yaktı. Koltuğunu hafifçe geriye yatırdı. 'Hayat bu işte' dedi. 'Bize ne zaman ne getireceği belli olmuyor...Sürprizlerle dolu...Ama acı ama tatlı... Bak etrafına, toprağın altında yatanlara... Kimi zengin kimi de fakir öldü...Kimi aşktan yana acı çekti... Kimi de ot gibi yaşayıp gitti... Ve bir gün, sen de öleceksin, ben de öleceğim. Bunun farkına vardığın anda, bunu kabullendiğin anda, hayata başka bir gözle bakmaya başlıyor insan...'
Koltuğunu biraz geri doğru çekti. Ayaklarını torpidonun üzerine doğru uzattı. Ben sırtımı kapıya dayamış yüzüm ona dönük onu izliyordum. Kahverengi gözleri derinlere dalmıştı. Acaba ne düşünüyordu? Şu an neredeydi? Huzurlu olduğu yüzüne yansıyordu. Peki mutlu muydu? Peki ya ben? Mutlu olmasına mutluydum ama içimde bir huzursuzluk vardı. Bu mutluluk eninde sonunda bitecekti. Ondan sebep bu huzursuzlukla biramı bitirip boş şişeyi arka koltuğa doğru attım.
'Sakin ol 'dedi doğrularak. 'Ne oldu?' 'Hiç... Bir şey olduğu yok, biram bitti, sana zahmet uzatsana' 'Emin misin ' diye sordu birayı uzatırken. 'Eminim, bir an içime bir sıkıntı çöktü de.' Tekrar arkasına yaslanıp ayaklarını uzattı. Tekrar sessizlik çökmüştü. Mezarlığa, ölülerin üzerine, bize. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum sessizliği bozan o olmuştu. 'Düşünme' dedi 'Arzu et sadece, Bak böcekler de öyle yapıyor' 'Ne dedin anlamadım?' 'Orhan Veli... Onun en sevdiğim şiiri,
Düşünme
Arzu et sadece
Bak
Böcekler de öyle yapıyor. '
diyerek tekrarladı.
'Güzelmiş' dedim, 'Anlamlı.' Orhan Veli'yi çok severim' diye ekledi. 'Senin en sevdiğin şair kim?' 'Aslına bakarsan şiirle pek aram yok. Ahmed Arif'i okudum. Ve çok beğendim. Bir de Nazım Hikmet'in bir kaç kitabını. Orhan Veli'yi duydum, biliyorum ama okumadım.' 'Mutlaka okumalısın, seveceksin bence.' 'Tamam, okuyacağım.' dediğim sırada telefonum çalmaya başladı. 'Alkım arıyor ' dedim. 'Tamam biralarımız bitince geleceğimizi söyle.' Dediği gibi cevapladım. Elimdeki şişeyi havaya kaldırdım yarımdı. Birer sigara yakıp birini ona uzattım. Tekrar kapıya yaslandım. Sol elimi direksiyona koyduğumda parmaklarımın ucunda ayışığında parlayan ojeleri fark ettim. Gülümsedim. Elimi oynatıyor, parmaklarımı hareket ettiriyor ışığın yansımasını izliyordum. Hoşuma  gitmişti. Sonra ona dönüp sordum. 'Bunları ne zaman çıkaracağız?' 'Çıkarmayacağız' dedi gülerek. Zamanla, kendi kendine silinene,çıkana kadar duracak onlar. Tamam mı?' 'Tamam' dedim. 'Sen nasıl istersen.' Şişenin dibinde kalan birayı bir yudumda içtim. 'Gidelim mi?' diye sordum. 'Gidelim' dedi şişesini havaya kaldırıp bakarak. 'Kalanı yolda içerim.' Arabayı çalıştırdığımda sarhoştum ama alkolden değil, mutluluktan sarhoştum. Saate baktım bire geliyordu. Zaman nasıl da su gibi akıp geçmişti. Benim için rüya gibi bir geceydi. Her güzel şeyin sonu olduğu gibi bu anların da sonu yaklaşıyordu. Arabayı yavaş yavaş kullanarak mezarlığın içinden yola çıkıp şehir merkezine doğru yöneldim. O da birasını bitirmiş, koltuğunu düzeltmiş kendine çeki düzen veriyordu. Beş dakika kadar sonra evlerinin bulunduğu sokağın köşesinde durdum. Caddeler, sokaklar, bomboş ve ıssızdı. Sonsuz evrende, koca dünyada sanki ikimizden başka yaşayan yoktu. Zaten gerekte yoktu. Bir tek o olsundu hayatımda gerisi önemli değildi. Gecenin sonu veda anı gelip çatmıştı. Her ne kadar gecenin bitmesini ve gitmesini hiç istemesem de...
O, arabadan inmek için hazırlanırken 'Sıkıldın mı bu gece?' diye sordum gülerek. Cevap vermedi. Sadece gülümsedi. Arabanın kapısını açtı. İnmek için sağ ayağını dışarıya attı. Aklına söyleyecek bir şey gelmiş gibi birden bana döndü. Bana doğru eğilerek yanağıma, dudaklarımın bittiği yere bir öpücük kondurdu. 'Keşke bu gece hiç bitmeseydi' dedi ve gitti...    

13 Ocak 2020 Pazartesi

FİLİSTİNLİ BİR İLKOKUL ÇOCUĞU



Akşam haberlerinde gördüm televizyonda
Filistinli bir ilkokul çocuğu
Yaşı varmamış daha ona
Sırtında okul çantası
Korkudan yummuş gözlerini
Kulaklarını, sağır eden silah sesleri altında
Kapamış küçücük elleriyle
Ağlıyor… Duyan yok.
Okulun paydos zili yerine çalan
Silah sesleri ile fırlamış sokağa
Atılan bombalar arasında donakalmış
Okul kapısının yanında
Ağlıyor… Duyan yok.
Akşam haberlerinde gördüm televizyonda
Filistinli bir ilkokul çocuğu
Yaşı varmamış daha ona
Ağlıyorum… Gören yok

10 Ocak 2020 Cuma

CENNET AĞACININ HEDİYESİ




Kargodan aldım bir tane
Açtım baktım üç tane
Doktorum Süryani şarabı göndermiş
Cenneti yaşıyorum sayesinde

5 Ocak 2020 Pazar

ŞİİRCİ




Şiirci geldi anımmm
Şiirlerim var anlık
Şiirlerim var okumalık
Şiirlerim var efkarlık
Şiirlerim var boynu bükük evlatlık

Şiirci geldi anımmm
Şiirlerim var
Almaz okumaz mısınız?
Şiirlerim var
Okuyup anlamazsınız
Şiirlerim var
Dinleyip duymazsınız









3 Ocak 2020 Cuma

ERİK AĞACI




Ayışığında
Denizin ortasında
Devrilen kadehler
Ve ardı ardına yakılan
Sigaralar…
Yaşıyorum yaşamasına da
Ne için?
Kim için?
Aşk için?... Belki...
Hayaller için?... Çoğunu yaşadım...
Tanrı?... Çoktaaan unutmuş
Unutulmuş...
Gelecek?
Umudum pek yok yarınlardan
Ülke, vatan, memleket?
Çivisi çıkmış
Başımızda bir diktatör
Ve ona inanıp da
Peşinden giden koyun sürüsü
‘’Hüloğğ ‘’ diye meleşerek
Ayışığında
Denizin ortasında
Yakamozun altında
Bunlar geliyor aklıma
Bir de sen
Birden sen
Rakı içtiğimiz balıkçı barınağı
Gün batarken
Ada'da

Derler ki:
Gün batımında yaşanırmış
Aşkların en güzeli
Derler
Derler de
Bilemez hiç kimse
-ki buna sende dahil-

Seninle bir gün
Aynı erik ağacının altında
Kahve içmek istediğimin
Hayalini…
Sızar kalırım
Ayışığında
Denizin ortasında…